Gotik Mimari ve Özellikleri
“Got” ismi, Güney İskandinavya’nın Gotland bölgesinde oturan eski bir Cermen kavminden gelmektedir. Gotik adı ilk olarak 16. yüzyılda, İtalyan sanatçı Giorgio Vasari tarafından, Roma İmparatorluğu’nu yıkan Got’ların mimarlığı için “barbarlara özgü” anlamında kullanılmıştır.
Gotik mimari Batı Avrupa’ya yayılmış ve Rönesans sanatına dahil edilmeden önce 16. yüzyıla kadar gelişmeye devam etmiştir. Ancak o zamandan sonra “Gotik” denmeye başlanmıştır.
Genellikle dini yapıların inşasında kullanılan Gotik tarzının en çok öne çıktığı sanat dalı mimaridir.
Gotik üslup bir önceki döneme göre şehirlere daha yakın ve iç içedir. Bu yüzden, Gotik sanatının başlıca eserleri olan katedrallerin, şehirlerin gücünü gösteren eserler olduğu söylenebilir. Ayrıca Gotik sanatın dini içerikli görünümü de roman sanatından farklı olarak, daha madde ötesi bir ruhsallığa bürünmüş ve daha özgün bir nitelik kazanmıştır.
Gotik tarz dikeyliği ve ışığı vurgular. Bu görüntü kümelenmiş sütunlar, oluklu tonozlar ve süzülen destekler gibi bazı mimari özelliklerin geliştirilmesi ile sağlanmıştır. Gotik sanatın mimaride dikkat çeken baskın özelliği binaların uzunlamasına büyüme eğiliminde olmasıdır. Duvarların taşıyacağı yükü hafifletmek ve havadar bir ortam oluşturmak için yüksek pencereler kullanılır. Duvarların büyük bölümünü pencereler oluşturduğu için, camlar üzerine de süslemeler yapılır. Vitraylarda genellikle dini motifler kullanılır. Camların renkli oluşu da iç mekana buğulu ve mistik bir atmosfer kazandırır.
Süsleme dikkat çekici boyuta ulaşmıştır. Karmaşık ve dolaşmış doğal biçimlerden yola çıkarak elde edilen zengin süsleme tarzı, Gotik sanatın en dikkat çekici özelliklerindendir. Mimari birçok kalede, saraylarda ve kasaba salonlarında kullanılmasına rağmen Avrupa’nın Gotik Mimarisi’nin güzelliğini gösteren en önemli yapılan her zaman katedraller olmuştur.